2021 yılından beri Türkiye’de yeni yaşanan arkeolojik çalışmalara göz atacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Turizm Geliştirme ve Tanıtım Ajansı (TGA) Şanlıurfa Müzesinde tarihe imza atan bir projenin tanıtımını gerçekleştirdi.
2018’de UNESCO Dünya Miras Listesi’nde Göbeklitepe kazıları kendine yer buldu. Neolitik Çağ kapsamında Göbeklitepe’nin müstesna bir kazı alanı olduğu düşünülürken, bölgede yapılan diğer kazılar ile Göbeklitepe’nin tek ve yalnız olmadığı anlaşıldı. Bu proje; iki bölgede kazılması planlanırken, birinci bölge kazıları Göbeklitepe, Karahantepe, Gürcütepe, Sayburç, Çakmaktepe, Sefertepe ve Yeni Mahalle höyüklerinde sürdürüldü. 2021-2024 yılları arasında yapılması planlanan diğer etaplar da ise Ayanlar, Yoğunburç, Harbetsuvan, Kurt Tepesi ve Taşlıtepe höyüklerinde kazı çalışmaları planlandı.
Taş Tepeler Projesi kapsamında 2023 yılında Göbeklitepe’de yapılan yeni kazılarda; ” D yapısında”, kireç taşından yapılmış, gerçek boyutlu yaban domuzu heykeli bulundu. Heykelin yüzeyinde kırmızı, beyaz ve siyah pigment kalıntılarına rastlanıldı. Ayrıca bulunan bu yaban domuzu heykeli; Göbeklitepe’de daha önce bulunan hayvanlarda olduğu gibi dişleri net bir şekilde betimlenmiş yani atak pozisyonundaydı. Yaban domuzu heykeli; “H” sembolü, bir hilal, iki yılan ve üç insan yüzü veya maskesi olduğu tahmin edilen bir seki üzerine nakşedilmişti.
Göbeklitepe’den önce tarihlendirilen Karahantepe kazılarında ise inanılmaz bir buluşa daha imza atıldı. 2,3 metre yüksekliğinde yine kireç taşından yapılmış insan heykeli bulundu. Heykel; ağzı, burnu, sakalı ve tek tek sıralanmış kaburga kemikleri ile net şekilde betimlenmiş durumdaydı. Göbeklitepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul’a göre heykel üç parça halinde kırık bulunup daha sonra birleştirildi. Heykelin oturuş biçimde bulunması nedeniyle canlı olduğu yorumlandı. Ayrıca tüm ayrıntılarıyla nakşedilen bu insan heykelinin bulunması, daha önce Göbeklitepe ve Karahantepe’de bulunan “T” sütunlarının insan olduğu tarzındaki yorumları da çürüttü.
Bu projenin devam etmesi ve diğer bölgelerinde restore edilerek tarih turizmine açılması, ülkemizin turizm potansiyelini artırırken, insanlık tarihi açısından da aslında bir devrim niteliğindedir.
Bir yanıt yazın